10 Nisan 2012 Salı

meral okay anısına

bir gece uyandıkca yanımda görmek için seni 
bin kere uyudum sabah..
yola çıkmalı 
durup eşyayı dinlemekten iyidir 
yola çıkmak !






9 Nisan 2012 Pazartesi

bir düğün, bir yolculuk, bir karar


nisan ayı 2012 benim en yoğun sürecim olacak.

bu ay içinde 3 düğün/nikah 1 adet de bekarlığa veda var. bu da her hafta sonumu otomatik olarak kilitliyor. yine de düğünlere katılmayı gayet seviyorum, bir çok kişinin aksine.

photo by Mook Yanisa Leetrakul

aysel, özge'yle beraber risk yönetimindeydi. şu an eşinin doktorası, kendisinin master'ı sebebiyle ingiltere'de yaşıyorlar. işte biz de onların düğünü sebebiyle bu haftasonu izmir'deydik. hem de bir ofis dolusu kız!

cuma akşamı, öğleden sonra dakika saydığımız mesai bitiminde ofisten fırlayıp, alternatif tiplerin (bir adet fred perryli grafik tasarımcı stayla, bir adet şenay düdek saç tasarımı ve bir copycat jude law) ile akşam yemeği yedikten sonra istikamet doğru havalanıydı. 1 saat baya hızlı geçti, üstelik benim bir klasiğim olan uçakta uyumaktan vazgeçmem ya da idil'in sudoku çözememsine rağmen. 

nereye gidilir?

alsancak

evet elinizi denize değdirebilirsiniz. ve hatta güneş altında bolca yanabilirsiniz. biz yandık, siz yanmayın.

cumartesi günü denize karşı kahvelerimizi içerek başladık. konak'ta yapılan konak pier, tek katlı ve türkiye'nin deniz üstündeki tek avm'si olabilir. deniz dibinde oturarak kahve içilebilir. yine aynı mekanda balıkçı, ege yemekleri, mezzaluna ve dükkan burger gibi restaurantlar var. ama yemeği burda yemeyin, biz kordon'da yemeyi tercih ettik mesela.

konak pier'den 15-20 dklık bir yürüyüşle kordon'da gözümüze kestirdiğimiz balıkçı hasan'a oturuyoruz. burada sadece deniz balıkları var. deniz levreği ve çipura yiyoruz. fiyatlar istanbul'a göre komik. yemekler istanbul'a göre daha lezzetli. her türlü izmir istanbul'u döver yani.

daha sonra ise tipik düğün koşuşturmacaları.



yasal öneri: tarfikte size otel yolu soran 5 makyajlı düğün kıyafetli hatunu dünyanın en mutlusu etmek, ortalama bir aylarını keyifli geçirmesini sağlamak ve hafızalarında yer etmek için şu soruyu yöneltin: "hayrola kızlar, mezuniyete mi?" 


cep telefonuyla çekiyorum, kaliteye önem vermiyorum  değil kat'a.
gençler heyecandan kıpır kıpır.

gelin peri kızı gibi. zaten aramızdan ince ayrılan aysel, ingiltere yemeklerine karşı çıkarak ipince kalmış, ardından ilker'i de sürüklemiş. çok tatlıydılar, çok mutluydular. daim olsun!!!


alaçatı

sakin alaçatı sokağı

pazar günü izmir'de durmuyoruz. ufak bir foça-alaçatı oylamasını alaçatı kazanıyor. üstelik ot festivali de varmış. yol bir saat, yaklaşık 100 km. ama en büyük challenge, gidiş dönüşte toplam 4 kez durduğumuz kgs gişesi. gps götürmeyi akıl etmemiz, ogs'yi ise foça planı dahilinde götürmemize gerek olmadığını düşünmemiz de bu eksiklikte etkili tabi. 

burada taktik şudur, açıklıyorum: kgs gişesine giriyoruz ve geçişi tıkıyoruz. arabada oturan 5 kızdan birini yollara salıyoruz. zaten geçmek isteyen araba kızımıza kartı veriyor. tabi işlemi tamamladıktan sonra arabaya dönen hatun gazla derken diğer kızlar onu çılgınca alkışlıyor. hahah. 

yasal uyarı: yolda kalmış 5 mağdura kgs vermek isteyen temiz yüzlü amcayla "aayh bize kalmicak, vermeea" diyen yelloz eşi arasında geçecek kavgalardan sorumlu değiliz. 

anlam kayması: alaçatı 3. ot festivali bence.
3. ise artık geleneksel diyebiliriz.
tabi bizim bir heyecan gittiğimiz ot festivali gerçek ot festivaliymiş. saksılarda yetişen kekikler, naneler, hele hele o enginarlar, dev lahanalar, karnıbaharlar falan pek(!) sevimlilerdi. ayrıca festival kapsamında ayhan sicimoğlu cd imzalıyordu. alaçatı'daki restauratların yarıştığı standlar da vardı. festivalde iki tane yarışma varmış, biri en fazla ot toplama yarışması, ki geçen sene birinci 137 çeşit toplamış, ikincisi ise ot yemekleri yarışması. hatta yarışmaya bir sene önce katılan yemeklerin tanıtıldığı bir de yemek kitapçığı var. bu kitapçığı biz basılı bulamadık ama web sitesinden bulunabilir. google'a güvenmeyenler için buradan tık tık.

aslen, alaçatı sezonunu açtığımızı hissettik. çünkü yazın akşam olan o sokak sıkışıklığı öğlen vakti yineleniyordu. şimdi şu festivale bakıp, o yemekleri görüp, nisanların yaptığı onca tatlılık nasıl göz ardı edilir. 

ne yenir?

buralara gelip balık yememek olmazdı. riba'nın kapalı olmasıyla aslen çok güzel güveç yemekleri yapan şişarka'da barbun yemeye karar verdik. özde'nin tüm sevimliliğiyle istediği kalamarı geri çeviremeyen mekan sahibi sayesinde sezonun en güzel kalamarlarından birini yedik. özellikle sosunun safi süzme yoğurt, dereotu, ceviz, sarımsak ve zeytinyağıyla hazırlanması egevariydi, pek yakışmıştı. denenebilir.


üzerine kahve ve sakızlı muhallebi, imren han'da. buradan ofis için sakızlı kurabiye de aldık. alaçatı'dan getirilecek en güzel hediyelerden. 

tereyağında güveç barbun. barbun yağmur sonrası ortaya çıkarmış. nikah gecesinde yağan gibi.

taptaze, taze soslu kalamar

her bi şey sakızlı; dondurmasından tatlısına, kahvesinden suyuna


aslında çeşme marina planımız da vardı ama uçağı erken olanları yetiştirmek amacıyla çeşmeden erken ayrıldık. bu arada, izmir garip bi şehir. hiç telaş yok. hiç ama. o kadar sakinki insanları arabayı saatte 60 km hız ile kullanıyorlar. bomboş yol, önde araba var ve önü boş ama 60'la gidiyor. çok garip. bir de şehirde o kadar çok trafik lambası var ki bi ara belediyenin trafik lambacı yeğeni olduğunu düşündüm. gerçi belediye chp'de.

altın vuruş:

ortak fikir, insan işi olmadığı. şarküteri sen ne güzel şeysin. insanın en temel iç güdüsüsün.

kumru aslen fotoğrafta görülen simit vari ekmeğin adı. içinde nohut mayası var. fotoğraftaki ise kumru sandviçi ama artık alışılageldiği gibi kumru diye kısaltılıyor. yola çıkmadan aldığımız mavi büfe tavsiyesini gerçekleştiriyoruz. orijinali kumru içinde sunulan kumru, mavi köşe efes büfe'de ise hamburger ekmeğinde sunuluyor. ben yine de son kalan kumru' da yemeyi tercih ediyorum -ya da mecbur kalıyorum. ağzım hala ağrıyor olabilir, yemesi biraz zor. kalorisini düşünmek istemiyorum, bilmiyorum, umrumda değil. zaten yiyip yiyip sonra üzülmek pek tarzım değil. üzülünce aldığın kaloriler uçmuyor, gülmek ise aksine yüz kaslarını çalıştırıp sıkılaştırıyor.


hava alanında son halimiz, biraz sarhoş gibiydi. hem yorgunluktan söylenen, hem de her kelimeye her bakışa gülen bir grup olmuştuk. 


izmir insanı yaşamayı biliyor. pazar akşamı 6'dan sonra büfeler bile açık değil. herkes sokaklarda. yayaya saygı var. insanlar mutlu, sakin, rahat. yargısız. saygılı ve medeni. sayabileceğim her pozitif sıfat. 

önümüzdeki 10 yıl içinde kendini nerede görüyorsun? sanırım izmir'de. ve bu konuda gittikçe ciddileşiyorum. her izmir'den dönüşümde özlemim daha da artıyor...