26 Mart 2012 Pazartesi

bir haftasonu güncesi


uzuun bir haftasonu geçirdim.

daha önce de belirttiğim gibi; haftaiçlerinde ofisten eve, trafikten olabildiğince kaçarak zaman geçirdiğim için, tüm sosyal etkinliklerimi genelde hafta sonuna atıyorum.

İşte tam da bu prensiplerle çelişen bir cuma günü geçirdim. duygu-hasan bebilerin evlenmek için aldıkları kararın ardından bizi sallamalarının üzerinden yeterince süre geçti. işte hepsini bi miktar telafi etmek, bir de davetiyelerini almak için cuma akşamı daha önce de gidip sevdiğimiz savoy’da rakı balık yapmak için sözleştik. ekte çok da net olmayan yemek sonrası bir foto var.

iphone farkı ya da çeken yeteneği

mütevazi misin sen,  oyuncakbalık da koyarmış aman aman

savoy balık: savoy’un aslen bir pastanesi var daha önceden meşhur olan, sonra yanına bu balıkçıyı açmışlar. cihangir’e sanırım 3. ya da 4. gidişim, insanlar burada tam olarak ne buluyorlar onu da pek anlamıyorum. taksim ilk yardım'ı 100 mt geçince solda. önünde cihangir otoparkı var. bu sebeple araç problem değil, tabi içilmeyecekse.


Savoy’un mezeleri çok güzel ve özel. hatta şunu söyleyebilirim ki, biz o geceyi meze+arasıcak ile bitirdik. fiyatlar çok absürd değil, mesela mezelerin tabağı 5 lira gibi bir şey. bir tek biz bu gidişimizde kalamarı beğenmedik, fazla yağ çekmişti ve diri değildi kalamarlar. aksine güveçte karides ise harikaydı. benim favorim, her zamanki gibi, patlıcan ezmesi. farklı bir lezzet olarak levrek marin’i tavsiye ederim.


mezeler çekilmek için değil yenmek için


son olarak mekan cihangirde olduğu için bir çok ünlü görüyorsunuz ama çok salaş bir ortamı var. örneğin o gece gülçin şantırcıoğlu oradaydı ben de kendisini inanılmaz beğenirim, yüzü de saç rengi de muhteşemdi. balık etinin en güzel örneği, yerli christina hendricks.


Cumartesi

saatlerimiz bir kuaförde geçti. evet. türkiye'de ilginç bir şekilde acaip gelişen kuaför sektörü sebebiyle tanıdığım kadınların %86,7'si ayda en az 234 saatini kuaförde geçiriyor. kaynak; ben. yurtdışına gidenler bilir, buradaki mahalle kuaförleri oralara gitseler yılda bir yalı parası kazanabilirler, brütte tabi. neyse. kadınlar garip. saçlarını değiştirince psikolojisi düzelenler mi dersin, kısmeti açılanlar mı dersin, ağlayarak kapıdan çıkanlar mı dersin her çeşiti var. ben de yıllardır orijinal saç rengimi sevmeyen -ki artık orijinalini de hatırlamayan- biriyim ve her seferinde aynı renge boyattığımı düşünsem de hep farklı tepkiler alıyorum. neyse, artık saçlarım biraz daha koyu. bu konu hakkında tüüüm okuyucuların merakını giderdim sanırım :) bundan sonrasında ise ilknur ile kitchnette'de yemek yedikten sonra istinye parka gittik. burada kendimizi dubai'de gibi hissettik. muhtemelen saat 8 sonrası istinye park'ın nüfusunun %78.5'i arap'tı. "para var huzur var"ın yeni söylemi kendi aramızda "petrol var huzur var". o zaman sorumuz gelsin:

insan o kadar para verip (~yaklaşık 10 asgari ücret) aldığı ayakkabıyı ne yapar?

a) çarşafımın altına giyiyorum boyum uzuyor.
b) evdeki diğer hatunlarla bölüşüyoruz zaten, ucuza geliyor.
c) ev gezmelerinde çok moda bu abiyeler kuzum
d) çok istiyorsan, gel seni de alalım 4. olarak yavrum.

neyse, içerideki dolaşmamız bittikten sonra saatlerce oturup dedikodu yaptık. evet. ama gıybet değil. yani iki hatun bir araya gelince bi yerden sonra konular o noktalara ulaşıyor. bu muhteşem muhabbeti daha da uçuran şey ise makaron'du. 

mor erik ve kahve. poşette aldık, ona para istemiyorlar valla.

kişisel olarak acıbadem kurabiyesine tercih etmeyeceğim bu tatlı, artık herkesin bildiği gibi, meyveli bezelerin içinde meyveli kremadan oluşan atıştırmalık. aslen fransız kökenli olan bu tatlının daha küçüğünü babam yıllar önce lüksemburg'dan getirmiş adına da "lüksemburger" demişti. nerden bilirdim o getiridiklerinin de laduree olduğunu. laduree, ünlü bir fransız markası ve istanbul'da bebek ve istinye park'ta  bulunuyor bildiğim kadarıyla. pastanelerin özelliği tasarım olması, bir butik gibi. hepsinin kendi için bir bütün olan ama özel dizaynı var. bu kısmı beni ilgilendirmiyor. makaronların tanesi 4 lira, ama özel tasarım kutularıyla alındığında fiyatları biraz daha yükselebiliyor. özelliği, mevsimine göre meyvelerden yapmaları ve gerçek meyve kullanmaları, yani gıda boyası yok. ayrıca tanesi 60 kalori, 150 deseler de şaşırmazdım. önerim, ilknur'un yediği mor erikli olanı. ortak yorumumuz bugüne kadar gerçek mor erik bile yemediğimizdi. gerçekten laduree hem fiyatını hakediyor, hem de ününü.

pazar

arkada zürafa, önde deve kuşu ve gri taçlı turna
(itiraf ediyorum, turnanın adını aradım da buldum)

darıca hayvanat bahçesi: çok uzun yıllar önce, hayal meyal atatürk orman çiftliğindeki hayvanat bahçesine gittiğimi hatırlıyorum. faruk yalçın'ın kurduğu darıca ise, o kadar büyük ve o kadar çeşitli hayvan görme şansı sunuyor ki insana, bence mutlaka gidilmesi gerekli. bir tepe üzerine kurulu mekanı yaklaşık 4 saatte, tüm hayvanları görerek gezdik. havalar daha da ısındığında gezmek eminim ki zor olacaktır. girişi 15 lira. gidiş için de d100'den gebzeye devam edip, darıca sapağına dönüyorsunuz sonra oklar sizi yönlendiriyor. 

güneşi gördüm maymunu.  hedonizmin öncüsü.

hayvanat bahçelerine olan duygularım bu ziyarette de değişmedi. bir yandan hayvanların kafeslere minicik alanlara kapatılması içimi kemirirken; bir pumayı, akbabayı, zürafayı veya lemuru görme şansını sağladığı için vazgeçilmez olduğu. yine bu fikri destekleyen, bahçeyi gezerken kulak misafiri olduğum şu konuşma ise bana bir ders niteliğindeydi: sarı mongosların -ki yolda görsem ben de tanımam-  yuvasının önünde durup, "kızım penguen diye tutturmuştun, al işte buna benziyor" diyen baba. favorimsin. yorumsuzsun. halkımın insanısın, en yüce duyguların adamısın. gerçekten benzerlik inanılmaz.

yer fıstığına alışmış maymunlar. ellerini nisan gibi kullanıyorlar.
ortadaki maymunun göbeğinde yavrusu var, tıkla ve büyüt görmek için.
ayrıca bahçeden o lemurları kaçırmak istedim. sanırım dünyanın en tatlı yaratıkları. nereden hatırlıyorum ben bu ismi derken, madagascar çizgi filminde kendini kral ilan eden o müthiş şey aklıma bi anda geliverdi. alıp eve kaçırmak istedim tellerin arasından severken. bunun dışında elime hapşuran tay! seninle hesabım kapanmadı..


19.saniyede çıkan şey. benim olacaksın fıstık, alıcam seni, binicem üstüne,vurucam kırbacı..
yok len bu farklı bir şeydi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder