3 Mart 2012 Cumartesi

sosyal sorumluluk vs insan olmak

sakin, sessiz ve soğuk kadıköy havası

benim en büyük problemlerimden biri de uyku! uyku demeyelim de uyanma. lisedeyken, yaz tatili zamanında 16 saat uyuduğum zamanlar bile vardı, yüzüm gözüm şiş uyanırdım. alışkanlıklar değişmiyor işte, hala sabahları o kadar zor uyanıyorum ki. sürüklenerek yataktan kalkıyorum. bir ara mesaim 7.30'da başlıyordu, ereğli'de, sanırım bu sebepten çok mutsuz olduğum zamanlar olarak adlandırabilirim o dönemi.

hal böyleyken cumartesi pazar benim için cennet. 10'da falan uyanmak bana yetiyor. 11-12 arası ise ideal. öyle çok geç yattığımdan değil sadece uyumak sevdiğim eylemlerin başında geliyor. her neyse bu cumartesi biraz plan dışı oldu ve sabahın 8'de maalesef ayaktaydım.

bu kadar vır vır niye? aslında bağlanacağım konu, işte bu kare saat 9.30 civarlarında caddede çekilmiştir. daha hiç bir yer açık değildi, ben de kahveyle zaman geçiriyordum. hala nası uyandım sabah kendimi sorguluyorum..

 yeri gelmişken kahve hakkında kişisel fikirlerimi söyleyeyim:

- sen ne kadar güzelsin ey kahve. kahvelerin kralı da türk kahvesidir ama yemek üstüne daha iyi gider.
- diyet yapanlar için uyaralım, kahvenin selüloite yol açtığı iddiasının yanında -ki hiç zannetmiyorum ki bilimsel bir yönü olsun, içine konulan sütün de yağsız olmasına dikkat etmek gerekiyor. hem üzerinde yağ yüzmüyor böylece. zaten kahve dediğin sade içilir.
- ve son olarak, kahve reflü hastalığı olanlara hiç de iyi gelmez. mideyi kaynatır. boş mideye hiç içmemek en iyisi.

her şeye rağmen vazgeçemiyorum işte..

caddeden dönerken ise şu manzarayla karşılaştım. bu aralar biraz duygusalım ve bu kare benim gözlerimi gerçekten dolduran bir görüntüydü. fotoğraf büyütülürse daha net anlaşılabilir ama, kartondan kutular var, içlerinde köpekler yatıyor battaniye var aynı zamanda kutuların içinde, kesilmiş plastik kaplarda da yiyecek ve su.

arabadan çekilen fotoğraf bu kadar olur.
MAC'e bir alkış benden.

çoğu insanın bildiği deniz yıldızı hikayesinden giriş yapmak istemiyorum ama sosyal sorumluluk tam da böyle bir şey. bir arada yaşamanın getirdiği bazı zorluklar var ve gün geçtikçe insanlar arasındaki sosyal, kültürel, maddi farklılıklar çığ gibi büyüyor. toplum olarak yaşamanın getirdiği ve modern 'insan'ın el atması gereken şeyler var. zaten devletlerin görevi olan konular tam da aynı bürokratik kurumlar tarafından aksatıldığında; sürekli söylenmek yerine herkesin atabileceği bazı adımlar oluyor. üstelik benim de içimde bulunduğum, bir çok gruptan daha bilinçli ve eğitime sahip insanların bu gibi şeylere özelikle dikkat ederek tüm topluma ön ayak olması gerektiğini düşünüyorum. peki yapılabilecek neler var, belki kendi açımdan bir kaç fikir ortaya atarsam, şöyle bir tablo çıkıyor ortaya:

- herkesin ofiste veya evinin yakınlarında geri dönüşüm noktaları var. kullanılmış kağıtlar, pet şişeler, cam şişeler ayrı toplanıp bu noktalara bırakılabilir.

- biz ofiste pet şişe kapağı topluyoruz, yolda bile görüyorum ağaçlara asılmış kapak toplama noktalarını, yapılacak tek şey, hepsini bir araya getirmek. ne kadar zor olabilir ki. insanlar bunlar için projeler yapıyor, bize ise sadece katılımcı olmak kalıyor..

- her yerde dönen, kapının önüne bir kase su duyularını görmüşsünüzdür, evsiz hayvanlar için.

- evden ofisten çıkarken ışıkları kapatmak? yani bunu söylediğime bile inanamıyorum ama her gün gözlemliyorum gerçekten açık kalıyorlar. askerliğini yapan arkadaşlar anlatırdı, muslukların üzerinde "kullanmıyorsan kapa" tarzı uyarıların olduğunu, cidden uyarıya ihtiyaç var mı günlük hayatta?

bazen düşünüyorum, bunları yapmak ne kadar zor olabilir ki? kimsenin yoğun iş hayatında kalkıp gönüllü topluluklara, projelere, sosyal sorumluluk birliklerine katılacak zamanı olmayabilir ama oturduğun yerden dikkat etmek ne kadar zor olabilir ki?

sosyal sorumluluk diye düşünüyordum tüm bu eylemleri ama yazdıktan sonra anladım ki sadece insan olmak yeterli. biraz düşünceli bir insan olmak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder