27 Mart 2012 Salı

yalandan közde patlıcan

geçen gün eve girerken, sanırsın yaz gelmiş, katta biri patlıcan kızartması yapıyordu. ayıp. nasıl kokar o patlıcan, üzerine sarımsaklı yoğurtla her öğün yiyebilirim.

patlıcan tek sevdiğim sebze. gerçi bir de patates var. ilginç bir şekilde, doğada içinde en fazla nikotin bulunduran besin aslen domates familyasından geliyormuş. bir sigarada bulunan nikotine eşit nikotin alabilmek için 10 kilo patlıcan gerekliymiş. ayrıca fazla patlıcan yemek ağızda aft ve yara yapıyor. bu konu için çok bilimsel bir bilgi bulamasam da, bende sürekli yediğimde yapıyor. kaynak; ben.

patlıcanın her türünü yerim. yağda tabi ki muhteşem oluyor ama diğer bir yol da közlemesi. bunun için nir kaç yöntem var.

patlıcan nası közlenir?

a) ateşte yapayım ortalık kirlensin stayla: alüminyumfolyoya sarılan patlıcanlar ocakta ateşin tam yanına konur. alüminyumfolya, ortalık kirlenmesin diye işte. bunun dezavantajı, eğer patlıcan büyükse içi pişmez.

b) közmatik kullanıyorum, teknolojiye doyamıyorum: migroslarda pazarlarda 4 tl'ye satılan bu türk işi icat  'yemekteyiz'den sonra meşhur oldu. biri şurada reklamını çekmiş, ilk gördüğüm günden beri gülüyorum. bu olayda ocak yerine közmatik kirleniyor. evet çok pratik.

c) of çok tembelim fırın: benim tercihim buydu, başında durup sürekli çevirmek gerekmiyor netekim. ortadan ikiye kestiğim patlıcanların üzerine yarıklar açarak, yağlı kağıt koyduğum tepsiye koydum. pişmesi saatler sürüyor, ama bu benim dereceyi düşük tutmamdan kaynaklanabilir. ızgarayı açıp en üst rafa yerleştiriyoruz, göbekleri bööyle sulanana kadar pişiriyoruz. 160 derecede 40 dk falan tuttum ben.

az tutmuşum, daha çok suyunu salması gerek 


közledikten sonra, domates, kırmızı biber közleyip çatalla ezdiğimiz patlıcanın içine koyabiliriz. biraz da zeytinyağı, sarımsak ve acı biberle süsleyince çok güzel oluyor.ben sade tercih ettim.

burada püf nokta veriyorum, dikkat! eğer ki sıcakken soyulan patlıcanlar limon suyuna direk konursa, rengi kararmaz sapsarı olur. ben bunu bugün baya bi araştırdıktan sonra bulduğum için benimkiler öyle değil.

bu totalde iki şişman patlıcandan çıktı. bostan patlıcan da diyorlar.


bu da akşam yemeğim. yoğurt, domates ve kendi yaptığım köfteler var. köfte yapmak patlıcan közlemekten daha zor. iki kez çektirdiğin kıymayı, ben yağsız tercih ediyorum, knorr harcı ve bir çay bardağı su ile yoğuruyorsun. budur. içine benim korkulu rüyam maydanoz da ekleyebiliyorsun. daha önce klasik tariflerle de yaptığım oldu. köftede son sözüm, tavada pişirirken biraz soya sosu eklemek. her köfteye 2 damla gibi. acaip lezzet katıyor. sanırım seasoning hastasıyım.

köfteleri üstün yanmış, ortası pembe seviyorum. hiç bi şeyin ortası yok yani



denedim:

kavaklıdere üzüm suyu.

kavaklıderenin konsantre olmayıp üzümleri kabuk ve çekirdekleriyle sıkmasıyla yaptıkları bu meyve suyu sonradan pastorize edilmiş. alicante üzümleri kullanılmış, ben şişe üstü bilgisinin yalancısıyım. bu meyve suyunda iki şeyi çok sevdim, içindekiler itibarıyla çok doğal, piyasada bulunan adı meyve suyu, orijinali jelibonunun sulandırılmışından bozma, koruyuculu, boyalı, şekerli 'şey'lere oranla bunu sürekli içebilirim. tadı zaten tatlı mor üzümlere benziyor. ikincisi, cam şişede. bu da son günlerde pek önemli ola,n üstünde durulan bir konu. hoş, ben tetrapak'a da karşı değilim ya, plastik şişeler biraz şaibeli. 

kavaklıdere, adına yakışır şekilde, alkolsüz içecek pazarında da bu işi kıvırdığını bana kanıtlamış oldu. isterseniz size de kanıtlayabilir.  fiyatı 1.5 tl, 200 ml.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder